1 Haziran 2012 Cuma

kavramsal değişim


1.5. KAVRAMSAL DEĞİŞİM YAKLAŞIMI
Öğrenme mantıklı bir etkinliktir. Diğer bir deyişle öğrenme akla yatkın ve
mantıklı fikirleri kabul etme ve kavramadan geçer. Bu nedenle öğrenme sürecinde
kavramsal değişim çok önemlidir. Burada temel soru öğrencilerin fikir ve
kavramlarının diğer fikir ve kavramlarla nasıl değişeceği olmalıdır(Posner, Strike,
Hewson and Getzog, (1982); akt. Gökçe, (2002)).
Öğrencilerin yeni bir kavramı öğrenebilmeleri için onların, kendi bilgilerinin
yeniden yapılandırması ve yeniden şekillendirmesi sürecine etkin olarak katılmaları
gerekmektedir. Kavramsal değişim sürenin başlangıç noktası öğrencilerin sahip
oldukları kavram yanılgılarıdır(Pınarbaşı, 2002).
Kavram yanılgılarını tanımlamak ve öğrencilerin günlük yaşam deneyimleri
sonucu edindikleri düşünceler ile bunlarla bağdaşmayan yeni fikirler arasında nasıl
ilişki kurduklarını anlamak için yeni fikirlerden çok öğrencilerin var olan fikirleri
üzerinde durulması gerekir(Driver ve Easly, (1978); akt. Gökçe, (2002)).
Kavramsal değişim yaklaşımı araştırmacılar tarafından, kavramsal
yapılandırma süreci için en aydınlatıcı ve en açıklayıcı modellerden birisi olarak
kabul edilmektedir(Demastes et al, 1996, Tyson et al, 1997, Beeth, 1998,
Feldman,2000, Thorley and Stoofflett, 1996, Dagher, 1994, Cobern, 1996; akt.
Pınarbaşı,2002).
Kavramsal değişim öğrencilerin sahip oldukları var olan kavramları, yeni
kavramlarla ilişkilendirmeyi, başka bir ifade ile yeni oluşan durumları göz önünde
bulundurarak kavramları farklı şekillerde tekrar düzenlemeyi gerektirir. Bu görüşe
göre; öğrenme, sadece basit olarak bilinenlere bir miktar bilgi eklenmesi şeklinde
değil, aynı zamanda var olan bilgi ile yeni bilgi arasındaki etkileşimin kurulması
şeklindedir.
Kavramsal değişim aynı zamanda, kişinin bilgi yapısındaki köklü değişimler
olarak da tanımlanabilir. Ancak bilgi yapısındaki köklü değişimler ani bir şekilde
ortaya çıkmaz. Kavramsal değişim yavaş yavaş ve kademeli olarak gerçekleşir.

Öğrencinin, karşılaştığı yeni bir kavramı hemen açık ve anlaşılır bir şekilde anlaması
pek olası değildir. Kavramsal değişim, öğrencinin yeni karşılaşılan bir kavramın bazı
yönlerini benimsemesi ve daha sonra bu yeni kavramın içeriğinin ve anlamının
farkına vardıkça diğer mevcut bilgilerini kademeli olarak düzenleme yoluna gitmesi
sonucunda, yeni kavramı öğrenme yolunda adım atma sürecine başlamış şeklinde
düşünülebilir. Buna göre kavramsal değişim, bilgilerin aşamalı olarak düzenlenmesi
süreci olarak adlandırılabilir. Bu süreç içerisinde bilgilerde meydana gelen her bir
düzenleme, bir sonraki düzenleme için zemin teşkil eder ve sonuçta mevcut
kavramlar ya yeniden düzenlenir ya da yeni oluşanlarıyla değiştirilir(Pınarbaşı,
2002).
Kavramsal değişim sırasında; öğrenci, yeni öğrendiği bilimsel kavramları
kendi kavram organizasyonunda uygun şekilde yapılandırmak için, içinde bulunduğu
duruma ve yeni öğreneceği kavramların özelliklerine göre hareket edecektir.
Temeli Piaget ve Zeigeist’in görüşlerine dayanan kavramsal değişim
yaklaşımı, Posner ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir (Demastes, Good ve
Peebles 1995, Chambers ve Andre, 1997; akt. Canpolat, 2002). Bu araştırmacılar
öğrenme sürecinde, kavramsal değişimin birbirine benzer kalıplarının olduğunu ileri
sürmüştür(Posner, 1982; akt Canpolat, 2002). Bazen öğrenciler, yeni karşılaştıkları
kavramları, mevcut kavramları ile bağdaştırma veya yeni kavramları, mevcut
kavramlarının üzerine ilave etme yoluna giderler. Kavramsal değişimde bu sürece
“Özümseme” (Assimmilation) adı verilir. Bununla birlikte, genellikle, yeni
karşılaşılan bir kavramın iyi bir şekilde anlaşılabilmesi için, öğrencilerin mevcut
bilgileri yetersiz kalmaktadır. Bu durumda, öğrencinin, mevcut kavramlarını yeniden
düzenlemesi ya da yeni kavramlarla değiştirmesi gerekir. Daha radikal olan bu
şekildeki kavramsal değişimine “Yeniden Düzenleme” (Accommodation) adı verilir
(Canpolat, 2002).
Posner ve arkadaşları(1982) çalışmalarını Yeniden Düzenleme
(Accommodation) olarak tanımladıkları kavramsal değişim yaklaşımına ağırlık
vermişlerdir(Canpolat, 2002). Bu araştırmacılara göre kavramsal değişimin
gerçekleşebilmesi için bazı şartların sağlanması gerekmektedir. Bu şartları aşağıdaki
gibi sıralayabiliriz:
1. Yetersizlik (Dissatisfaction)
2. Anlaşılabilirlik (Intelligibility)
3. Mantıklılık (Plausibility)
4. Verimlilik (Fruitfulness)

1.5.1. Yetersizlik (Dissatisfaction)
Mevcut kavramların yetersiz olduğu fark edilmelidir. Öğrenci yeni bir
kavramı kabullenmeden önce, mevcut kavramların yetersiz olduğunun farkında
olmalıdır. Böylece öğrenci de sahip olduğu mevcut kavramlara karşı bir güvensizlik,
bir yetersizlik oluşacaktır. Yani öğrencilerin, önceden sahip oldukları kavramlardan
hoşnutsuzluk duymaları gerekir. Bu durum daha çok, karşılaşılan yeni bir kavramın
öğrencinin zihnindeki mevcut bilgi yapısıyla uyuşmaması sonucunda meydana gelir.
Öğrenciden beklenen davranış; bu uyuşmazlığı ortadan kaldırmak için mevcut
kavramlarında köklü değişiklikler yapma isteğidir. Ancak bu durumun gerçekleşme
ihtimali oldukça zordur. Öğrenci, ufak çaplı değişikliklerin işe yaramayacağına
inanana kadar, kendi kavramından vazgeçmek için harekete
geçmeyecektir(Pınarbaşı, 2002).
Diğer alternatif durumlar ise; yeni kavram reddedilebilir, yeni kavramın
mevcut kavramlarla ilişkilendirilmemesi sonucunda yeni kavrama karşı ilgisizlik
oluşabilir, yeni kavram mevcut kavramlarla bir bağ kurulmadan olduğu gibi kabul
edilebilir, yeni kavramın mevcut kavramlara benzetilme çabası içerisine
girilebilir(Pınarbaşı, 2002).
Öğrenciler var olan kavramlarından ne kadar çok hoşnutsuzluk duyarlarsa,
yeni kavramları öğrenmede, o oranda istekli davranırlar. Böylece öğrenciler mevcut
kavramlarını yeniden düzenlemeleri ya da yenisiyle değiştirmeleri gerektiğinin
farkına varacak.

1.5.2. Anlaşılabilirlik (Intelligiblity)
Yeni kavramlar anlaşılır nitelikte olmalıdır. Öğrenci, yeni bir kavramın
kabullenebilmesi için, o kavramı anlaşılır bulmalıdır. Ancak, yeni bilgilerin anlaşılır
olması öğrencinin kavramsal değişimi gerçekleştireceği anlamına gelmemektedir.
Öğrenci yeni kavramı anlamada ve yeni tutarlı yorumunu zihnine yapılandırmada
zorluk çekmemelidir. Yeni bilginin anlaşılır olması iki yönüyle ele alınabilir;
1. Yüzeysel olarak; yüzeysel seviyedeki anlaşılırlıkla yeni bilginin ifade
ediliş şeklinin ve kullanılan terim ve sembollerin anlaşılır olması
kastedilmektedir.
2. Ayrıntılı olarak; bu yönüyle yeni bilginin anlaşılır olması, yüzeysel
seviyede kastedilenlerden daha fazlasını anlamayı, yani herhangi bir
konu ya da metinde ifade edilenlerin mantıklı bir şekilde
açıklamasının yapılabilmesini gerektirir(Pınarbaşı, 2002).
1.5.3. Mantıklılık (Plausibility)
Yeni kavramlar bireye mantıklı gelecek nitelikte olmalıdır. Karşılaşılan yeni
bilgi en azından öğrencinin mevcut kavramlarının neden olduğu problemleri çözüme
kavuşturma kapasitesine sahip olmalıdır. Diğer bilgi ve tecrübelerle bağdaşmalıdır.
Mantıklılık, aynı zamanda, yeni bilginin diğer bilgilerle uyumunun bir sonucudur,
yani bir kavramın mevcut kavramlarla uyuşma derecesinin bir ölçütü olarak
düşünülebilir. Aksi takdirde yeni kavram makul bir seçim gibi görülmeyecektir.
Buna göre;
1. Yeni bilgi, kişinin mevcut bilgi yapısı ile uyumlu olmalı.
2. Yeni bilgi kişinin geçmiş deneyimleriyle uyumlu olmalı.
3. Kişi yeni bilgiyi zihninde canlandırabilmeli.
4. Yeni bilgi, kişinin problemini çözebilme kapasitesine sahip
olabilmeli(Pınarbaşı, 2002).

1.5.4. Verimlilik (Fruitfulness)
Yeni kavram, birey için verimli nitelikte olmalıdır. Önceki bilgilerinin neden
olduğu bir problemi çözebilen mantıklı ve anlaşılır yeni bir kavramla karşılaştığında,
bu kavramı kolayca bilgi yapısına işleyecektir. Şayet yeni bilgi sadece önceki
bilgilerin neden olduğu problemleri çözmekle kalmayıp, aynı zamanda öğrenciye
yeni bir bakış açısı kazandırıyorsa o zaman yani bilginin verimli olduğu söylenebilir.
Kısaca verimlilik, öğrencinin yeni bilgiyi diğer alanlarda kullanabilmesini ifade
eder(Pınarbaşı, 2002).
Yeni kavramın kolay anlaşılır, verimli olması durumunda ve öğrenci önceden
sahip olduğu kavramlardan bir tatminsizlik hissettiği takdirde, bu yeni kavram
öğrencinin zihnine yerleşebilir ve bu şekilde kavramsal değişimin gerçekleşebilmesi
için gerekli bütün şartlar sağlanmış olur ve bilimsel etkinliği çok sayıda araştırma
tarafından gösterilmiştir (Cansüngü Koray ve Bal, 2002).
Pınarbaşı’na (2002) göre; insanlar mevcut kavramların yetersizliğini
hissetmedikçe ve yeni bilgiyi anlamlı, mantıklı ve verimli bulmadıkça mevcut
kavramlarını değiştirmeye karşı direnç göstereceklerdir. Mevcut kavramların yetersiz
olduğu hissedildiğinde, önceki bilgilerle yeni bilgiler arasında bir uyuşmazlık ve
bunun sonucunda da bir nevi zihinsel çatışma meydana gelecektir. Bu uyuşmazlığın
öğrenci tarafından ciddiye alınması onu kavramsal değişime karşı hazırlayacaktır.
Meydana gelen bu uyuşmazlık ne kadar ciddiye alınırsa, mevcut kavramların
yetersizliğinin de o kadar farkına varılır ve sonuçta kavramsal değişimin
gerçekleşmesi o kadar kolay olur.
Posner’e göre, öncelikle öğrenciler kendilerinde var olan kavramlardan
hoşnutsuz hale getirilmelidir. Bunun için öğrencilerin sahip oldukları kavramlar ile
açıklayamayacağı olaylar ortaya sunulmalıdır. Daha sonra bu kavramların yerine
daha açık, anlaşılır kavramlar öğrenciye tanıtılmalı ve kavramsal değişim
gerçekleştirilmelidir(Sarıbaş, 2003).

Kavramsal değişimin gerçeklemesi için, öğrencilerin önceki bilgilerinin
ortaya çıkarılması gereklidir. Öğretmen tarafından sunulan bir kavram sınıftaki
öğrencilerin bir kısmına makul ve mantıklı gelebilir, ancak diğerleri için aynı kavram
mantıklı olmayabilir. Hatta önceki bilgileri ile ters düşebilir. Başka bir ifadeyle, aynı
konu farklı öğrenciler için farklı öğretim stratejileri gerektirebilir. Hewson ve
Hewson (1983), bu öğretim stratejilerinin sahip olması gereken nitelikleri şöyle
açıklamaktadırlar;
Birleştirme (Interpration): Mevcut kavramlarla yeni kavramların
birbirleriyle birleştirilmesi (bağdaştırılması) gerekir. Burada, öğrencilerin mevcut
kavramlarının, öğretmen tarafından öğretilen kavramlar (doğru kavramlar) olduğu
kabul edilir.
Farklılaştırma (Differentation): Birbirlerinden ayrı fakat aralarında yakın
ilişki olan kavramlar, daha açık bir şekilde ifade edilerek, bu kavramlar
birbirlerinden farklılaştırılmalıdır. Yani, birbiri ile karıştırılabilecek nitelikteki
kavramların, ayrıntılı olarak açıklanması suretiyle öğrencilerde oluşabilecek kavram
kargaşasının önüne geçilmelidir.
Değiştirme (Exchange): Yeni kavram, mevcut yanlış olan kavramla
değiştirilmelidir. Çünkü birbirine tezat olan iki kavramın her ikisi de mantıklı
olamaz. Bu durumun gerçekleştirilebilmesi için de, mevcut kavramın yetersiz olduğu
ve yeni kavramın daha açıklayıcı olduğu öğrenciye hissettirilmelidir.
Kavramsal ilişkilendirme (Conceptual bridging): Soyut kavramların çeşitli
deneyimlerle ilişkilendirilebileceği uygun bir ders içeriğinin oluşturulması gerekir.
Yani mümkün olabildiğince somutlaştırma yoluna gidilmelidir(Canpolat, 2002).
Genellikle geleneksel öğretim; konuların sunulması, prensip ve ilkelerin
anlatılması, örnek uygulamalar yapılması ve bunların ölçme değerlendirmesinin
yapılması şeklinde gerçekleşmektedir. Oysa kavramsal değişimin amaçladığı öğretim
şekli daha farklıdır. Kavramsal değişim; derslerin, sınıf etkinliklerinin,
uygulamaların öğrencilerin zihninde bir kargaşa olmasını sağlayacak şekilde
geliştirilmesini; önceki bilgilerinin neler olduğunu ortaya çıkarmayı sağlayacak
şekilde düzenlenmesini ve bu zaman zarfında öğretmen tarafından kavramsal
değişim sürecini değerlendirme tekniklerinin geliştirilmesini sağlamayı
amaçlamaktadır.

Öğrencilerde, öğretim sürecine girmeden önce var olması muhtemel kavram
yanılgılarının veya öğrenim sürecinde ortaya çıkabilecek kavram yanılgılarının
tespiti ile bu kavramların daha iyi anlaşılmasını sağlayacak öğretim yöntemlerinin
uygulanması oldukça önemlidir. Bu açıdan uygun materyallerin hazırlanması
gerekmektedir.
Öğrencilerin sahip olduğu kavram yanılgılarının giderilmesine yardımcı
olmak için, Posner ve arkadaşlarının öne sürdüğü kavramsal değişim modelini temel
alan birkaç öğretim stratejisi ortaya atılmıştır. Örneğin, Champagne ve arkadaşlarının
(1980) geliştirdiği ve kavram karşılaştırma (ideational confrontation) adını verdikleri
öğretim modeli bunlardan bir tanesidir. Kavram karşılaştırma modelinde, öğretmen,
yaygın kavram yanılgılarının bulunduğu bir olayı sınıf ortamında öğrencilerin
dikkatine sunar. Öğrenciler, olayın sonucunda ne olacağı ile ilgili düşüncelerini tek
tek ifade ettikten sonra bu düşüncelerini sınıf ortamında tartışarak savunurlar. Daha
sonra bu olay sonucunda gerçekte neler olacağı gösterilir. Öğrencilerin olaya ait
düşünceleri arasında oluşan uyuşmazlıklar tartışıldıktan sonra, öğretmen doğru
açıklamaları yapar (Wang ve Andre 1991; akt. Pınarbaşı, 2002).
Posner ve arkadaşlarının önerdiği kavramsal değişim yaklaşımını esas alan
bir öğretim modeli de Roth (1989) tarafından geliştirilmiştir. Bu modele göre
öğretmen, öncelikle öğrencilerin sahip olduğu kavram yanılgılarını tespit etmelidir.
Daha sonra öğrencilerin, mevcut kavramlarına dayalı olarak açıklamaya çalışacakları
konular ortaya atılarak öğrencilerdeki kavram yanılgıları aktif hale getirilmelidir. Bu
aşamadan sonra, konuyla ilgili yaygın kavram yanılgıları ve bunların yanlış olduğunu
kanıtlayan deliller sunularak, öğrencilerin, sahip oldukları kavram yanılgılarını
sorgulamaları sağlanmalıdır. Son olarak, yanlış kavramların doğru şeklini ifade eden
bilimsel açıklamalar yapılmalıdır. Roth, geleneksel yönteme oranla yukarıda
bahsedilen yaklaşımın kullanıldığı öğretim sürecinde öğrencilerin, yeni kavramları
öğrenmede daha başarılı olduklarını rapor etmektedir (Chambers ve Andre, 1997;
akt. Pınarbaşı, 2002).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder