1.5. KAVRAMSAL DEĞİŞİM
YAKLAŞIMI
Öğrenme mantıklı bir
etkinliktir. Diğer bir deyişle öğrenme akla yatkın ve
mantıklı fikirleri kabul
etme ve kavramadan geçer. Bu nedenle öğrenme sürecinde
kavramsal değişim çok
önemlidir. Burada temel soru öğrencilerin fikir ve
kavramlarının diğer fikir ve
kavramlarla nasıl değişeceği olmalıdır(Posner, Strike,
Hewson and Getzog, (1982);
akt. Gökçe, (2002)).
Öğrencilerin yeni bir
kavramı öğrenebilmeleri için onların, kendi bilgilerinin
yeniden yapılandırması ve
yeniden şekillendirmesi sürecine etkin olarak katılmaları
gerekmektedir. Kavramsal
değişim sürenin başlangıç noktası öğrencilerin sahip
oldukları kavram
yanılgılarıdır(Pınarbaşı, 2002).
Kavram yanılgılarını tanımlamak
ve öğrencilerin günlük yaşam deneyimleri
sonucu edindikleri
düşünceler ile bunlarla bağdaşmayan yeni fikirler arasında nasıl
ilişki kurduklarını anlamak
için yeni fikirlerden çok öğrencilerin var olan fikirleri
üzerinde durulması
gerekir(Driver ve Easly, (1978); akt. Gökçe, (2002)).
Kavramsal değişim yaklaşımı
araştırmacılar tarafından, kavramsal
yapılandırma süreci için en
aydınlatıcı ve en açıklayıcı modellerden birisi olarak
kabul edilmektedir(Demastes
et al, 1996, Tyson et al, 1997, Beeth, 1998,
Feldman,2000, Thorley and
Stoofflett, 1996, Dagher, 1994, Cobern, 1996; akt.
Pınarbaşı,2002).
Kavramsal değişim
öğrencilerin sahip oldukları var olan kavramları, yeni
kavramlarla
ilişkilendirmeyi, başka bir ifade ile yeni oluşan durumları göz önünde
bulundurarak kavramları
farklı şekillerde tekrar düzenlemeyi gerektirir. Bu görüşe
göre; öğrenme, sadece basit
olarak bilinenlere bir miktar bilgi eklenmesi şeklinde
değil, aynı zamanda var olan
bilgi ile yeni bilgi arasındaki etkileşimin kurulması
şeklindedir.
Kavramsal değişim aynı
zamanda, kişinin bilgi yapısındaki köklü değişimler
olarak da tanımlanabilir.
Ancak bilgi yapısındaki köklü değişimler ani bir şekilde
ortaya çıkmaz. Kavramsal
değişim yavaş yavaş ve kademeli olarak gerçekleşir.
Öğrencinin, karşılaştığı
yeni bir kavramı hemen açık ve anlaşılır bir şekilde anlaması
pek olası değildir.
Kavramsal değişim, öğrencinin yeni karşılaşılan bir kavramın bazı
yönlerini benimsemesi ve
daha sonra bu yeni kavramın içeriğinin ve anlamının
farkına vardıkça diğer
mevcut bilgilerini kademeli olarak düzenleme yoluna gitmesi
sonucunda, yeni kavramı
öğrenme yolunda adım atma sürecine başlamış şeklinde
düşünülebilir. Buna göre
kavramsal değişim, bilgilerin aşamalı olarak düzenlenmesi
süreci olarak
adlandırılabilir. Bu süreç içerisinde bilgilerde meydana gelen her bir
düzenleme, bir sonraki
düzenleme için zemin teşkil eder ve sonuçta mevcut
kavramlar ya yeniden
düzenlenir ya da yeni oluşanlarıyla değiştirilir(Pınarbaşı,
2002).
Kavramsal değişim sırasında;
öğrenci, yeni öğrendiği bilimsel kavramları
kendi kavram
organizasyonunda uygun şekilde yapılandırmak için, içinde bulunduğu
duruma ve yeni öğreneceği
kavramların özelliklerine göre hareket edecektir.
Temeli Piaget ve Zeigeist’in
görüşlerine dayanan kavramsal değişim
yaklaşımı, Posner ve
arkadaşları tarafından geliştirilmiştir (Demastes, Good ve
Peebles 1995, Chambers ve
Andre, 1997; akt. Canpolat, 2002). Bu araştırmacılar
öğrenme sürecinde, kavramsal
değişimin birbirine benzer kalıplarının olduğunu ileri
sürmüştür(Posner, 1982; akt
Canpolat, 2002). Bazen öğrenciler, yeni karşılaştıkları
kavramları, mevcut
kavramları ile bağdaştırma veya yeni kavramları, mevcut
kavramlarının üzerine ilave
etme yoluna giderler. Kavramsal değişimde bu sürece
“Özümseme” (Assimmilation)
adı verilir. Bununla birlikte, genellikle, yeni
karşılaşılan bir kavramın
iyi bir şekilde anlaşılabilmesi için, öğrencilerin mevcut
bilgileri yetersiz
kalmaktadır. Bu durumda, öğrencinin, mevcut kavramlarını yeniden
düzenlemesi ya da yeni
kavramlarla değiştirmesi gerekir. Daha radikal olan bu
şekildeki kavramsal
değişimine “Yeniden Düzenleme” (Accommodation) adı verilir
(Canpolat, 2002).
Posner ve arkadaşları(1982)
çalışmalarını Yeniden Düzenleme
(Accommodation) olarak
tanımladıkları kavramsal değişim yaklaşımına ağırlık
vermişlerdir(Canpolat,
2002). Bu araştırmacılara göre kavramsal değişimin
gerçekleşebilmesi için bazı
şartların sağlanması gerekmektedir. Bu şartları aşağıdaki
gibi sıralayabiliriz:
1. Yetersizlik
(Dissatisfaction)
2. Anlaşılabilirlik (Intelligibility)
3. Mantıklılık
(Plausibility)
4. Verimlilik (Fruitfulness)
1.5.1. Yetersizlik
(Dissatisfaction)
Mevcut kavramların yetersiz
olduğu fark edilmelidir. Öğrenci yeni bir
kavramı kabullenmeden önce,
mevcut kavramların yetersiz olduğunun farkında
olmalıdır. Böylece öğrenci
de sahip olduğu mevcut kavramlara karşı bir güvensizlik,
bir yetersizlik oluşacaktır.
Yani öğrencilerin, önceden sahip oldukları kavramlardan
hoşnutsuzluk duymaları
gerekir. Bu durum daha çok, karşılaşılan yeni bir kavramın
öğrencinin zihnindeki mevcut
bilgi yapısıyla uyuşmaması sonucunda meydana gelir.
Öğrenciden beklenen
davranış; bu uyuşmazlığı ortadan kaldırmak için mevcut
kavramlarında köklü
değişiklikler yapma isteğidir. Ancak bu durumun gerçekleşme
ihtimali oldukça zordur.
Öğrenci, ufak çaplı değişikliklerin işe yaramayacağına
inanana kadar, kendi
kavramından vazgeçmek için harekete
geçmeyecektir(Pınarbaşı,
2002).
Diğer alternatif durumlar
ise; yeni kavram reddedilebilir, yeni kavramın
mevcut kavramlarla
ilişkilendirilmemesi sonucunda yeni kavrama karşı ilgisizlik
oluşabilir, yeni kavram
mevcut kavramlarla bir bağ kurulmadan olduğu gibi kabul
edilebilir, yeni kavramın
mevcut kavramlara benzetilme çabası içerisine
girilebilir(Pınarbaşı,
2002).
Öğrenciler var olan kavramlarından
ne kadar çok hoşnutsuzluk duyarlarsa,
yeni kavramları öğrenmede, o
oranda istekli davranırlar. Böylece öğrenciler mevcut
kavramlarını yeniden
düzenlemeleri ya da yenisiyle değiştirmeleri gerektiğinin
farkına varacak.
1.5.2. Anlaşılabilirlik
(Intelligiblity)
Yeni kavramlar anlaşılır
nitelikte olmalıdır. Öğrenci, yeni bir kavramın
kabullenebilmesi için, o
kavramı anlaşılır bulmalıdır. Ancak, yeni bilgilerin anlaşılır
olması öğrencinin kavramsal
değişimi gerçekleştireceği anlamına gelmemektedir.
Öğrenci yeni kavramı
anlamada ve yeni tutarlı yorumunu zihnine yapılandırmada
zorluk çekmemelidir. Yeni
bilginin anlaşılır olması iki yönüyle ele alınabilir;
1. Yüzeysel olarak; yüzeysel
seviyedeki anlaşılırlıkla yeni bilginin ifade
ediliş şeklinin ve kullanılan
terim ve sembollerin anlaşılır olması
kastedilmektedir.
2. Ayrıntılı olarak; bu
yönüyle yeni bilginin anlaşılır olması, yüzeysel
seviyede kastedilenlerden
daha fazlasını anlamayı, yani herhangi bir
konu ya da metinde ifade
edilenlerin mantıklı bir şekilde
açıklamasının
yapılabilmesini gerektirir(Pınarbaşı, 2002).
1.5.3. Mantıklılık
(Plausibility)
Yeni kavramlar bireye
mantıklı gelecek nitelikte olmalıdır. Karşılaşılan yeni
bilgi en azından öğrencinin
mevcut kavramlarının neden olduğu problemleri çözüme
kavuşturma kapasitesine
sahip olmalıdır. Diğer bilgi ve tecrübelerle bağdaşmalıdır.
Mantıklılık, aynı zamanda,
yeni bilginin diğer bilgilerle uyumunun bir sonucudur,
yani bir kavramın mevcut
kavramlarla uyuşma derecesinin bir ölçütü olarak
düşünülebilir. Aksi takdirde
yeni kavram makul bir seçim gibi görülmeyecektir.
Buna göre;
1. Yeni bilgi, kişinin
mevcut bilgi yapısı ile uyumlu olmalı.
2. Yeni bilgi kişinin geçmiş
deneyimleriyle uyumlu olmalı.
3. Kişi yeni bilgiyi
zihninde canlandırabilmeli.
4. Yeni bilgi, kişinin
problemini çözebilme kapasitesine sahip
olabilmeli(Pınarbaşı, 2002).
1.5.4. Verimlilik
(Fruitfulness)
Yeni kavram, birey için
verimli nitelikte olmalıdır. Önceki bilgilerinin neden
olduğu bir problemi
çözebilen mantıklı ve anlaşılır yeni bir kavramla karşılaştığında,
bu kavramı kolayca bilgi
yapısına işleyecektir. Şayet yeni bilgi sadece önceki
bilgilerin neden olduğu
problemleri çözmekle kalmayıp, aynı zamanda öğrenciye
yeni bir bakış açısı
kazandırıyorsa o zaman yani bilginin verimli olduğu söylenebilir.
Kısaca verimlilik,
öğrencinin yeni bilgiyi diğer alanlarda kullanabilmesini ifade
eder(Pınarbaşı, 2002).
Yeni kavramın kolay
anlaşılır, verimli olması durumunda ve öğrenci önceden
sahip olduğu kavramlardan
bir tatminsizlik hissettiği takdirde, bu yeni kavram
öğrencinin zihnine
yerleşebilir ve bu şekilde kavramsal değişimin gerçekleşebilmesi
için gerekli bütün şartlar
sağlanmış olur ve bilimsel etkinliği çok sayıda araştırma
tarafından gösterilmiştir
(Cansüngü Koray ve Bal, 2002).
Pınarbaşı’na (2002) göre;
insanlar mevcut kavramların yetersizliğini
hissetmedikçe ve yeni
bilgiyi anlamlı, mantıklı ve verimli bulmadıkça mevcut
kavramlarını değiştirmeye
karşı direnç göstereceklerdir. Mevcut kavramların yetersiz
olduğu hissedildiğinde,
önceki bilgilerle yeni bilgiler arasında bir uyuşmazlık ve
bunun sonucunda da bir nevi
zihinsel çatışma meydana gelecektir. Bu uyuşmazlığın
öğrenci tarafından ciddiye
alınması onu kavramsal değişime karşı hazırlayacaktır.
Meydana gelen bu uyuşmazlık
ne kadar ciddiye alınırsa, mevcut kavramların
yetersizliğinin de o kadar
farkına varılır ve sonuçta kavramsal değişimin
gerçekleşmesi o kadar kolay
olur.
Posner’e göre, öncelikle
öğrenciler kendilerinde var olan kavramlardan
hoşnutsuz hale
getirilmelidir. Bunun için öğrencilerin sahip oldukları kavramlar ile
açıklayamayacağı olaylar
ortaya sunulmalıdır. Daha sonra bu kavramların yerine
daha açık, anlaşılır
kavramlar öğrenciye tanıtılmalı ve kavramsal değişim
gerçekleştirilmelidir(Sarıbaş,
2003).
Kavramsal değişimin
gerçeklemesi için, öğrencilerin önceki bilgilerinin
ortaya çıkarılması
gereklidir. Öğretmen tarafından sunulan bir kavram sınıftaki
öğrencilerin bir kısmına
makul ve mantıklı gelebilir, ancak diğerleri için aynı kavram
mantıklı olmayabilir. Hatta
önceki bilgileri ile ters düşebilir. Başka bir ifadeyle, aynı
konu farklı öğrenciler için
farklı öğretim stratejileri gerektirebilir. Hewson ve
Hewson (1983), bu öğretim
stratejilerinin sahip olması gereken nitelikleri şöyle
açıklamaktadırlar;
Birleştirme (Interpration):
Mevcut kavramlarla yeni kavramların
birbirleriyle
birleştirilmesi (bağdaştırılması) gerekir. Burada, öğrencilerin mevcut
kavramlarının, öğretmen
tarafından öğretilen kavramlar (doğru kavramlar) olduğu
kabul edilir.
Farklılaştırma
(Differentation): Birbirlerinden ayrı fakat aralarında yakın
ilişki olan kavramlar, daha
açık bir şekilde ifade edilerek, bu kavramlar
birbirlerinden
farklılaştırılmalıdır. Yani, birbiri ile karıştırılabilecek nitelikteki
kavramların, ayrıntılı
olarak açıklanması suretiyle öğrencilerde oluşabilecek kavram
kargaşasının önüne
geçilmelidir.
Değiştirme (Exchange): Yeni
kavram, mevcut yanlış olan kavramla
değiştirilmelidir. Çünkü
birbirine tezat olan iki kavramın her ikisi de mantıklı
olamaz. Bu durumun
gerçekleştirilebilmesi için de, mevcut kavramın yetersiz olduğu
ve yeni kavramın daha
açıklayıcı olduğu öğrenciye hissettirilmelidir.
Kavramsal ilişkilendirme
(Conceptual bridging): Soyut kavramların çeşitli
deneyimlerle ilişkilendirilebileceği
uygun bir ders içeriğinin oluşturulması gerekir.
Yani mümkün olabildiğince
somutlaştırma yoluna gidilmelidir(Canpolat, 2002).
Genellikle geleneksel
öğretim; konuların sunulması, prensip ve ilkelerin
anlatılması, örnek
uygulamalar yapılması ve bunların ölçme değerlendirmesinin
yapılması şeklinde
gerçekleşmektedir. Oysa kavramsal değişimin amaçladığı öğretim
şekli daha farklıdır.
Kavramsal değişim; derslerin, sınıf etkinliklerinin,
uygulamaların öğrencilerin
zihninde bir kargaşa olmasını sağlayacak şekilde
geliştirilmesini; önceki
bilgilerinin neler olduğunu ortaya çıkarmayı sağlayacak
şekilde düzenlenmesini ve bu
zaman zarfında öğretmen tarafından kavramsal
değişim sürecini
değerlendirme tekniklerinin geliştirilmesini sağlamayı
amaçlamaktadır.
Öğrencilerde, öğretim
sürecine girmeden önce var olması muhtemel kavram
yanılgılarının veya öğrenim
sürecinde ortaya çıkabilecek kavram yanılgılarının
tespiti ile bu kavramların
daha iyi anlaşılmasını sağlayacak öğretim yöntemlerinin
uygulanması oldukça
önemlidir. Bu açıdan uygun materyallerin hazırlanması
gerekmektedir.
Öğrencilerin sahip olduğu
kavram yanılgılarının giderilmesine yardımcı
olmak için, Posner ve
arkadaşlarının öne sürdüğü kavramsal değişim modelini temel
alan birkaç öğretim
stratejisi ortaya atılmıştır. Örneğin, Champagne ve arkadaşlarının
(1980) geliştirdiği ve
kavram karşılaştırma (ideational confrontation) adını verdikleri
öğretim modeli bunlardan bir
tanesidir. Kavram karşılaştırma modelinde, öğretmen,
yaygın kavram yanılgılarının
bulunduğu bir olayı sınıf ortamında öğrencilerin
dikkatine sunar. Öğrenciler,
olayın sonucunda ne olacağı ile ilgili düşüncelerini tek
tek ifade ettikten sonra bu
düşüncelerini sınıf ortamında tartışarak savunurlar. Daha
sonra bu olay sonucunda
gerçekte neler olacağı gösterilir. Öğrencilerin olaya ait
düşünceleri arasında oluşan
uyuşmazlıklar tartışıldıktan sonra, öğretmen doğru
açıklamaları yapar (Wang ve
Andre 1991; akt. Pınarbaşı, 2002).
Posner ve arkadaşlarının
önerdiği kavramsal değişim yaklaşımını esas alan
bir öğretim modeli de Roth
(1989) tarafından geliştirilmiştir. Bu modele göre
öğretmen, öncelikle
öğrencilerin sahip olduğu kavram yanılgılarını tespit etmelidir.
Daha sonra öğrencilerin,
mevcut kavramlarına dayalı olarak açıklamaya çalışacakları
konular ortaya atılarak
öğrencilerdeki kavram yanılgıları aktif hale getirilmelidir. Bu
aşamadan sonra, konuyla
ilgili yaygın kavram yanılgıları ve bunların yanlış olduğunu
kanıtlayan deliller
sunularak, öğrencilerin, sahip oldukları kavram yanılgılarını
sorgulamaları sağlanmalıdır.
Son olarak, yanlış kavramların doğru şeklini ifade eden
bilimsel açıklamalar
yapılmalıdır. Roth, geleneksel yönteme oranla yukarıda
bahsedilen yaklaşımın kullanıldığı
öğretim sürecinde öğrencilerin, yeni kavramları
öğrenmede daha başarılı
olduklarını rapor etmektedir (Chambers ve Andre, 1997;
akt. Pınarbaşı, 2002).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder